18 Mayıs 2009 Pazartesi
Müstehcen Açık Radyo da...
Müstehcen Açık Radyo da...
Müstehcen sergimiz ile ilgili 19 mayıs salı günü saat 19:00 açık radyo'ya konuguz.
Açık Dergi proğramında sergi koordinatörü Rafet Arslan soruları yanıtlayacak..
Müstehcen sergimiz ile ilgili 19 mayıs salı günü saat 19:00 açık radyo'ya konuguz.
Açık Dergi proğramında sergi koordinatörü Rafet Arslan soruları yanıtlayacak..
13 Mayıs 2009 Çarşamba
11 Mayıs 2009 Pazartesi
Müstehcen Üzerine
Müstehcenin tarihi karadır.
Bir belediye seçiminden hemen sonra kaldırılır ya şehir merkezindeki aşk heykeli... Ya da parklarda kurşunlanır öpüşen sevgililer. Namuslu gözlerimizi öldürürler. Kavuşmak hükümet onayıyla, sevişmek namaz sonrasındadır. Belgelere yazılan adlarımızın dibine vurulan her mühürdür müstehcen. Taşlayarak inlettikleri bedenlerimizde; her gün nefs, her gece hapistir... Kapkaradır müstehcen!
Adı bize biçilen her günaha yazılır...
Şehrin programatik sokakalarında, mağaza vitrinlerinde, market rafları arasında; yani güpegündüz, yani normalleştirilmiş olarak, darağaçlarında sallanır gibi sallanmaktadır artık ruhlarımız; düşkündür, huysuzdur, arsızdır. Bu rutin sokakları içlerinde dolaşamayalım diye yaptılar, bu tatsız binaları içinde yaşayamayalım diye. Bu daracık yataklar hücredir, bu adaletsiz yasaklar hakarettir, küfürdür, onursuzluktur. Duvarları giyinen, rasyonelleşerek düşünemeyen, hissedemeyen, öpüşemeyen ve sevişemeyen, yaşadığı idda edilen bu imge, kokuşmuş bir saltanat fermanıdır. Bitmez, tükenmez, döner döner dolanır zahiri bilincinde toplumun. Ki bu senin bacaklarındır, benim omuzlarımdır, hepimizin bulanıp duran akıllarıdır...
Hatırlamalıyız, alnımıza kara çalan,
ya kadı kalemidir ya imam nefesidir.
Silah zoruyladır ve namussuzcadır.
Oysa hatırlarsın, hatırlamalısın...
Çünkü “Gül benizli sevgilinin titreyen göğüslerini öpmeden doya doya...”1 şurdan şuraya gitmem diyen ayaklarıyla, onlar isyancıydılar, kurşuna dizildiler, asıldılar ve hücrelerde çürütüldüler...
Hatırlamalısın, bir kaç baharın güneşini görmüştü İspanyol bacakların. Ölçüleri karıştıralı herşey 36'ya 39. Bir komünü kalçandan sıyırmıştım 68'de. Paris barikatlarında öpüşmeyi öğreniyordu çıplak çocuklar. Atina sokaklarına gaz, Batı Almanya'ya parmaklık yağıyordu. Bir cephede yani, bir duvarsız işgal evinde, dört duvar arasında değil, üzerimize kazınmışlık değildir bahsettiğim... Sıkılınca sevişmek gibi değil, bombalar altında öpüşmek gibi. Yani yanarak ve tutuşarak, kendimizi birşeylerin ortasında patlatır, gövdelerimizi şarapla yıkar gibi. Sürerek tenlerimizde ellerimizi, bedeni işler gibi. Koklayarak kollarımızı, boynumuzu ve narin bileklerimizi, omuzlarımızdan tüm kefen kılıklı apoletleri söker gibi... Anlamalıyız artık, acılarımızda doğrulup gerinmeliyiz. Çünkü günün şiirini göğsümüze, şarkısını dudaklarımza yazan, resminini alnımıza çizen bu müstehcen, artık onların değil bizimdir.
Şimdi Sade'ın Lacoste'taki kalesi turistik bir gezidir sadece. Ve seks kitapları pazarlıyor kelli felli adamlar. Dönen oyunun tek tarafı bizsek, bu müstehcen bizimdir. Zira, biliyorsunuz; “yoksuluz gecelerimiz çok kısa, dörtnala sevişmek lazım.”2 Uykusuz gecelerimizi neşelendirebilriz ağaçlar altında ve ışıklarla oynaşabilmeliyiz sokaklarda. Bu meydanları tenimiz doldursun, arka sokaklara, beri mahallelere bir şiir yazıyorum, bir resim çiziyoruz, bir müziğin notalarını dolduruyoruz şimdi.
“Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama...
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!” 3
Buraya böylece, boylu boyunca yatıyoruz. Hepimiz çıplağız, hepimiz azgınız.
Gelin katılın, bu çağrı dilinizdir, elinizdir. Çırptırılmaya alıştırılmış ellerinizi, yüreğinize koyup huzura kavuşturacak, bu dingin, bu silahlı, bu cesur...
Hatırlamalıyız kendimizden,
bu ant bizimdir, müstehcenindir...
1. Orhan Kotan, Gururla Bakıyorum Dünyaya.
2. Cemal Süreya, San.
3. Orhan Veli, Sere Serpe.
Ozan DURMAZ
Ps: Ozan Durmaz'ın sebest sergi metni Karga Mecmua mayıs baskısında yer almıstır.
Bir belediye seçiminden hemen sonra kaldırılır ya şehir merkezindeki aşk heykeli... Ya da parklarda kurşunlanır öpüşen sevgililer. Namuslu gözlerimizi öldürürler. Kavuşmak hükümet onayıyla, sevişmek namaz sonrasındadır. Belgelere yazılan adlarımızın dibine vurulan her mühürdür müstehcen. Taşlayarak inlettikleri bedenlerimizde; her gün nefs, her gece hapistir... Kapkaradır müstehcen!
Adı bize biçilen her günaha yazılır...
Şehrin programatik sokakalarında, mağaza vitrinlerinde, market rafları arasında; yani güpegündüz, yani normalleştirilmiş olarak, darağaçlarında sallanır gibi sallanmaktadır artık ruhlarımız; düşkündür, huysuzdur, arsızdır. Bu rutin sokakları içlerinde dolaşamayalım diye yaptılar, bu tatsız binaları içinde yaşayamayalım diye. Bu daracık yataklar hücredir, bu adaletsiz yasaklar hakarettir, küfürdür, onursuzluktur. Duvarları giyinen, rasyonelleşerek düşünemeyen, hissedemeyen, öpüşemeyen ve sevişemeyen, yaşadığı idda edilen bu imge, kokuşmuş bir saltanat fermanıdır. Bitmez, tükenmez, döner döner dolanır zahiri bilincinde toplumun. Ki bu senin bacaklarındır, benim omuzlarımdır, hepimizin bulanıp duran akıllarıdır...
Hatırlamalıyız, alnımıza kara çalan,
ya kadı kalemidir ya imam nefesidir.
Silah zoruyladır ve namussuzcadır.
Oysa hatırlarsın, hatırlamalısın...
Çünkü “Gül benizli sevgilinin titreyen göğüslerini öpmeden doya doya...”1 şurdan şuraya gitmem diyen ayaklarıyla, onlar isyancıydılar, kurşuna dizildiler, asıldılar ve hücrelerde çürütüldüler...
Hatırlamalısın, bir kaç baharın güneşini görmüştü İspanyol bacakların. Ölçüleri karıştıralı herşey 36'ya 39. Bir komünü kalçandan sıyırmıştım 68'de. Paris barikatlarında öpüşmeyi öğreniyordu çıplak çocuklar. Atina sokaklarına gaz, Batı Almanya'ya parmaklık yağıyordu. Bir cephede yani, bir duvarsız işgal evinde, dört duvar arasında değil, üzerimize kazınmışlık değildir bahsettiğim... Sıkılınca sevişmek gibi değil, bombalar altında öpüşmek gibi. Yani yanarak ve tutuşarak, kendimizi birşeylerin ortasında patlatır, gövdelerimizi şarapla yıkar gibi. Sürerek tenlerimizde ellerimizi, bedeni işler gibi. Koklayarak kollarımızı, boynumuzu ve narin bileklerimizi, omuzlarımızdan tüm kefen kılıklı apoletleri söker gibi... Anlamalıyız artık, acılarımızda doğrulup gerinmeliyiz. Çünkü günün şiirini göğsümüze, şarkısını dudaklarımza yazan, resminini alnımıza çizen bu müstehcen, artık onların değil bizimdir.
Şimdi Sade'ın Lacoste'taki kalesi turistik bir gezidir sadece. Ve seks kitapları pazarlıyor kelli felli adamlar. Dönen oyunun tek tarafı bizsek, bu müstehcen bizimdir. Zira, biliyorsunuz; “yoksuluz gecelerimiz çok kısa, dörtnala sevişmek lazım.”2 Uykusuz gecelerimizi neşelendirebilriz ağaçlar altında ve ışıklarla oynaşabilmeliyiz sokaklarda. Bu meydanları tenimiz doldursun, arka sokaklara, beri mahallelere bir şiir yazıyorum, bir resim çiziyoruz, bir müziğin notalarını dolduruyoruz şimdi.
“Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama...
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!” 3
Buraya böylece, boylu boyunca yatıyoruz. Hepimiz çıplağız, hepimiz azgınız.
Gelin katılın, bu çağrı dilinizdir, elinizdir. Çırptırılmaya alıştırılmış ellerinizi, yüreğinize koyup huzura kavuşturacak, bu dingin, bu silahlı, bu cesur...
Hatırlamalıyız kendimizden,
bu ant bizimdir, müstehcenindir...
1. Orhan Kotan, Gururla Bakıyorum Dünyaya.
2. Cemal Süreya, San.
3. Orhan Veli, Sere Serpe.
Ozan DURMAZ
Ps: Ozan Durmaz'ın sebest sergi metni Karga Mecmua mayıs baskısında yer almıstır.
Müstehcen Sergi Açılış Performans
15.05.2009/Cuma
20:15-20:45
Kargart
Müstehcen performans; doğaçlama müzik (zıbıka) ve beden performansını (Sarkık solucan) video ile birleştiren; müstehcen kavramını kurcalayan-deşen kolektif bir canlı medya eylemdir.
Sarkık Solucan:
Vivian Saragosi
Eda Yapanar
Mümtaz Yaşar
Gümrah Gören
Beste Gürel
Fuat Onan
Jaki Baruh
Alper Akçay (video)
Zıbıka:
Murat Koç
Mübin Dünen
Özden Terzi
Özgün Pehlivan
…………………………………………………………………………………………………
“Müstehcen”
15 – 31 Mayıs 2009
* Sergi Açılış, 15 Mayıs Cuma, Saat: 20:00
*Sergi 16 Mayıs Cumartesi günü kapalıdır
* Sergi Pazartesi hariç her gün 13:00- 20:00 arası gezilebilir
20:15-20:45
Kargart
Müstehcen performans; doğaçlama müzik (zıbıka) ve beden performansını (Sarkık solucan) video ile birleştiren; müstehcen kavramını kurcalayan-deşen kolektif bir canlı medya eylemdir.
Sarkık Solucan:
Vivian Saragosi
Eda Yapanar
Mümtaz Yaşar
Gümrah Gören
Beste Gürel
Fuat Onan
Jaki Baruh
Alper Akçay (video)
Zıbıka:
Murat Koç
Mübin Dünen
Özden Terzi
Özgün Pehlivan
…………………………………………………………………………………………………
“Müstehcen”
15 – 31 Mayıs 2009
* Sergi Açılış, 15 Mayıs Cuma, Saat: 20:00
*Sergi 16 Mayıs Cumartesi günü kapalıdır
* Sergi Pazartesi hariç her gün 13:00- 20:00 arası gezilebilir
28 Nisan 2009 Salı
Evet, Pornografi Üstüne Düşünelim
Her ne kadar kültür endürstirisinin dışında üretim-aksiyom yapmaya uğraşsakta, gösteri hep birden yakalamaya çalışır dışında olanı. İçine almaya, içini boşaltmaya, kusturmaya çalışır. Medya, gösterinin ışıltılı 1 parçası olarak genel algı-begeni-rıza dışı pratiklere karşı misyonu artı-keyf ile yerine getirir.
Tck'nın, dinin yada genel ahlakla bağlantısız görünmeye çalışsa da magazinel medyanın müstehcen kalıbı Playboy dergisi anlayışının ötesine geçemez.O bakış pornoğrafi üstüne düşünürken oral açlığa gönderme yapan 1 saksafon eklemeden de edemez.
Kirli olanın, deforme olanın, başka-oluşların, yeni vucutların, hayvan-oluşların, insan bedeni ile teknoloji arasındaki mutasyonların orta yerinde politik olanla iç içe giren pornografik olanı dışlar. Fourier'den Sade'a, Bataille'den Artaud'a, Reich'tan Foucault'a Kristeva'dan Bacon'a bir tahayyül ufkunu sansürlemektir gösterinin misyonu.
Dolaşıma girip, dolaşımın bir kanalizasyon ağı olduğunu unutmamak; sanırım aktivist sanat pratiğinin ilk unutmaması gereken bu...
Rafet Arslan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)